İnsanlar olağanüstü olaylar karşısında düşünmeden, aceleyle tepki verirler. Toplumlar da böyledir;
yaşantılarında oluşan ani değişikliklere, hızlı, ama ölçüsüz tepki gösterirler. Bu tepkilerde de
çoğunlukla hedef şaşar, olaydan üçüncü, beşinci derecede sorumlu olan, belki de olayla hiç ilgisi
olmayan kuru ya da kişiler saldırı oklarından nasibini alır.
Son Kahraman Maraş depreminde de böyle oldu. Depremde yaptığı lüks apartmanlar bütünüyle
çöken birkaç önemli müteahhit yurt dışına kaçarken yakalanınca bütün dikkatler bu meslek grubu
üzerine çevrildi. Bir kısım vatandaşımız ölümlerin sorumlusunu kaderciliğe, giderek İslam dinine
bağlamakta devam ederken, bir başka bölümü de bütün facianın sorumlusu olarak müteahhitleri
göstermeye başladı.
Bazıları müteahhitlerin özel eğitim görmesi gerektiğini iddia ederken, bir kısmı daha da ileri giderek
bu mesleğin yasaklanmasını, bütün inşaat işlerinin devlet eliyle yapılmasını önermeye başladı. Sözün
kısası, bu meslek son günlerde toplumun günah keçisi haline geldi.
Biz düşünmeden, hiçbir hesaba dayanmadan yapılan bu eleştirilere katılmıyoruz. Tabii ki bir kısım
müteahhitler aşırı kâr hırsıyla kurallara uymayıp çürük inşaatlar yapmışsa bunlar şimdi olduğu gibi
yakalanıp cezalarını çekecektir. Rakamlara baktığımız zaman 100 bin civarında binanın ağır hasarlı
veya yıkık olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığına göre bu binaların %98,5
kadarı 2000 yılından önce, yani eski deprem yönetmeliğine göre yapılmış. Eski deprem yönetmeliği
İzmit depreminden sonra bir işe yaramadığı anlaşıldığından yürürlükten kaldırılmış, yerine şimdiki
mevcut yönetmelik uygulanmaya başlanmıştır. 100 bin binanın içinde 1500 tanesinin kusurlu olduğu,
belki de bunların bir kısmında öngörülemeyen hatalar bulunduğu düşünülürse yeni yönetmeliğin
oldukça olumlu sonuçlar verdiği ve müteahhitlerin de buna çoğunlukla uyduğu görülmektedir. Kaldı ki
yıkılan 1500 yapının belki de yarıya yakın kısmı inşaat sahibinin kendi gayretleriyle, müteahhit aracılığı
olmaksızın inşa edilmiştir. Bu durumda yıkımlardan ötürü bir meslek grubunu topluca suçlamak yersiz
olur.
Ülkemizde bir imar faciası yaşandığı doğrudur. Ancak bunun sorumlusu bir ölçüde müteahhitler
olduğu kadar başta arazi sahipleri, siyasetçiler ve yerel yönetim bürokratlarıdır. Arazi sahipleri rant
elde edebilmek için arsalarına en geniş alanda ve en yüksek imar izni verilmesi için yerel yönetimlere
sürekli baskı yapmaktadır. Yerel yönetimlere aday olanlar da özellikle seçim öncesi birbirleriyle yarışa
girerek inşaat alanlarını ve kat sayılarını yükseltmek için çeşitli sözler vermektedir. Bu sözlerin bir
kısmı seçimden sonra tutuluyorsa da bir bölümü çeşitli engeller yüzünden gerçekleşmemektedir.
Umduklarını bulamayan mülk sahipleri ise ilave kat, ek oda, garaj, depo gibi isimlerle yapılarının
kullanım alanlarını derme çatma yöntemlerle genişletmek çabasına girmektedir. Bu ilavelerin bir
kısmı teknik olarak sorunsuz olsa da çoğunluğu bir hesaba, kitaba dayanmadığından yapılara ek yük
getirmektedir. Ayrıca bu eklemeler şehir planını ciddi bir şekilde bozmaktadır. Bu kaçak yapılaşma
süreci içersinde bir kısım belediye bürokratları, hatta sorumlu yöneticiler perde arkasından devreye
girerek yapılan kanunsuz işleri görmezden gelmek amacıyla inşaat sahiplerinden çıkar sağlamaktadır.
Kaçak ve uygunsuz yapılaşmanın bir başka nedeni de ruhsatlandırma ve denetim aşamasındaki
bürokratik zorluklardır. Vatandaş her şeyi yasalara uygun yaptırmak istese dahi bürokrasiye takılarak
işleri sürüncemede kalmaktadır. Bu zorluklar formalitelerin çok ve karmaşık olmasından ileri geldiği
gibi bir kısım bürokratların çıkar sağlamak için işi yokuşa sürmelerinden ortaya çıkmaktadır. Sonunda
inşaat sahibi yasal işlemlerden umudu kesmekte ve kaçak olarak işine devam etmektedir. Böylelikle
aslında kurallara uygun olarak yapılması mümkün olan işler denetimden uzak ve belki de ileride
tehlikeler doğuracak biçimde yürütülmektedir.
Görüldüğü gibi sıkıntı büyüktür. Bunun bir ucu da müteahhitlere dayanmaktadır. Ancak çözüm bu
meslek grubuna devlet eliyle adına diploma denilen ve bir işe yaramayan kağıt parçası vermek
değildir . Çözüm proje, ruhsat ve denetim işlemlerinin kolay ve çabuk yapılmasıdır. İnsanların ihtiyacı
olan bir şeye erişimine engel koymak o işin kaçak olarak yapılmasına ve bir kısım kişilerin bu işten
haksız kazanç sağlamalarına yol açar. Bu nedenle bu gibi işlemlerdeki formaliteleri en aza indirmek,
mümkünse vatandaşa belirli bir süre içinde cevap verilmesini zorunlu tutmaktır.
Son depremler nedeniyle toplumsal duyarlılığın en üst düzeyde olduğu şu günlerde bu konuları
tartışmaya açmak ve devletin en kısa zamanda düzenlemeler yapmasına yardımcı olmak hepimizin
görevidir.