2014 yerel seçimlerinde Tuncelinin Ovacık isimli ilçesinde Mehmet Maçoğlu isimli bir emekli sağlık
memuru Komünist Partisi adayı olarak belediye başkanı seçildi. Hemen tepkiler başladı; olur mu
komünistten belediye başkanı yapılır mı Biz biraz da yörenin özel durumunu bildiğimizden bu
şahsın başarılı olabileceğini düşünmüştük.
Gerçekten de dediğimiz gibi oldu. Maçoğlu göreve gelir gelmez yöre halkını toplayarak birlikte
çalışılırsa ilçenin kısa zamanda kalkınacağını anlattı. Ve hemen işe koyuldular. Köylünün üretimi için
kooperatifler kuruldu. İlçedeki yollar yüksek teknoloji gerektirmediğinden imece usulu ile inşa edildi.
Benzer birçok kamu binası da aynı yöntemle yenilendi veya tamir edildi. Kooperatifer bir yıl içinde
meyvesini verdi. Ovacık ürünün nohut, fasulye ve bulgur tüm Türkiyede aranılan ürünler haline geldi.
Bu arada başkan Maçoğlu da diğer başkanlardan farklı olduğunu gösterdi. Halkın içinde, halk ile
birlikte yaşamaya, çalışmalara katılmaya başladı. İşine gidip gelirken bisiklet kullandı. Bir kısım
teorisyenler Ovacıktaki bu gelişmeleri komünizmin yeniden dirilişi olarak gösterme çabalarına girdiler.
Biz böyle düşünmediğimizi anlatmaya çalıştık. Şöyle ki Ovacık birkaç bin nüfuslu küçük tarımsal bir
ilçe. Nüfusunun tamamı Alevi Kürt asıllı. Aleviler arasında birlik ve dayanışma çoktur. Özellikle kırsal
kesimde topluca çalışıp üretim yapmak onların yaşam biçimlerine uygundur. İşin içinde iş bölümü,
finans gibi kapitalizmin ürettiği unsurlar olmayınca ister komünizm deyin, ister Alevi kardeşliği
rahatça yaşayıp gidersiniz. Kasabanızın bir uçtan diğer uca uzunluğu bir kilometreyi geçmezse de işe
bisikletle gitmek arabayla gitmekten daha kolay olur.
2019 seçimlerine gelindiğinde Maçoğlu hedef büyüttü, Tunceli belediye başkanlığına soyundu.
Ovacıktaki başarılarını bilen seçmen yine ona oy verdi. Beş yıllık görev süresinde Ovacıkta yaptıklarını
biraz daha büyük ölçekte tekrarladı. Tabii şehirleşme ile ilgili sorunlar, devletin egemen yapısı
çalışmalarını biraz zorlaştırdı ama harikalar yaratmasa bile iyi kötü işleri götürdü.
2014 yılına gelindiğinde Maçoğlu hepimizi şaşırttı. Gitti İstanbulun Kadıköy İlçesinde belediye başkan
adaylığına soyundu. Gerçi biz şaşırmadık, tüm Türk solcularındaki evrimin birgün ona da
uğrayacağını düşünmüştük. Kadıköy ilçesi Türkiyede CHP nin en kuvvetli olduğu ilçelerden birisi.
Burada CHP'li adaya karşı seçim kazanmak düşünülemez. Diğer partiler göstermelik olarak aday
çıkarır ve kaybederler. O zaman kazanamayacağını bildiği bir seçime neden girdi diye sormak gerek.
Maçoğlu da içinden çıktığı ovalardan, yaylalardan uzaklaşıp Batının ve Batı kültürünün zehirli
topraklarında yaşamını sürdürmeye karar vermiş demek ki. Kadıköyden aday olması yeni yurdu için
bir alışma devresiydi diyelim.
Bir de baktık ki Maçoğlu Fethiyeye gelmiş. Bilmiyoruz, Fethiyede kalıcı mı, yoksa kısa süreli bir
ziyaret için mi gelmiş. Belki de yine memleketine döner ve arkadaşlarına emanet ettiği arıcılık işini
sürdürür. Ancak buradaki temasları kendisinin nerede durduğu konusunda bize bir fikir veriyor.
Önceki gün Kıyılar Halkındır insiyatifi bayanların örgütlediği bir protesto gösterisine katılmış. Bu
örgüt aynen Kadıköyün seçmen profilinin yansıması olarak görebildiğimiz kişilerden oluşuyor. Adam
kalkıp da İsraili protesto gösterisine katılsa şaşardım. Daha sonra da bir arkadaşıyla beraber
Fethiyede yeni kurulan bir marketin açılışına onur konuğu olmuş. Marketin özel bir konumu var,
çoğunluğu ithal malı, farklı yiyecek ve alkollu içkiler satıyor, bunların müşterilerine yönelik hizmetler
veriyor. Sizin anlayacağınız yabancı turistlerin ve bir kısım Batıcı zenginlerin uğrak yeri. Hayırlı olsun,
demek ki işletmeci arkadaşlar iş yapacaklarını düşünmüşler ve bu girişime başlamışlar. Ama Ovacık
yaylalarında çapa çapalayan Dersimli Mehmet nasıl olmuş da burayı bulmuş diye sormadan edemiyor
insan.
Dersimli Mehmete Fethiye gezisinde mutluluklar dileyelim ve devam edelim. Kısaca her zaman
konuştuklarımızı yineleyelim. Sol hareket işçi sınıfının bir direniş hareketidir. İşçiler için daha iyi hayat
şartları talep etmekten tutun da işçi sınıfının iktidarını istemeye kadar uzanır. Dorusuyla, yanlışıyla bu
böyledir. Ama Türkiyede sol hareket, Osmanlı dönemindeki ufak kıpırtıları saymazsak özellikle 60
lardan sonra antiemperyalist bir küçük burjuva aydın hareketi olarak gelişmiştir. Bunun karşısına
zamanın iktidarları geniş kitlelerde komünizm gelirse, din elden gider korkusunu yayarak
Müslümanları çıkarmışlardır. Zamanla solculuk din düşmanlığı düşüncesi yayılmış, Müslümanlarla
solcular karşı karşıya getirilmiştir. Sonuçta solcu kitle kapitalizm karşıtı olacağı yerde İslam karşıtı
olup gitmiştir ve giderek Batının yanında yer almıştır. Bu arada 1990 yılında komünizmin dünya
üzerinde çökmesiyle bütün bu yalan düzeni tepe taklak olmuştur.
Yeni kurulan dünyada 70 lerden sonra özellikle Necmettin Erbakan ve bir kısım cemaatlerin de yoğun
çabasıyla taşlar yerine oturmuş ve dinimiz Batıya hizmet eder konumdan kurtulmuştur. Günümüze
Erdoğan ve Bahçelinin çabalarıyla sistemleşme devam etmektedir. Bugün Türkiyede solcuyum
diyenlerin gidecekleri tek yer Kadıköyün veya Bodrumun barlar sokağıdır.