80 li yılların sonuydu. Tekstil işi ile uğraşan bir arkadaşım kumaş boyalarının nasıl
sabitleştirilebileceğini sordu. Benim uzmanlığım sağlık ve metal kimyası, tekstilden anlamam. Eve
gittim baktım, bu konuda bir kitabım yok. Bir tek o zamanlar haftada bir Hürriyet gazetesinin verdiği
Britannica ansiklopedisi var. Orada da birkaç paragraf ile geçiştirilmiş. Sözün kısası Fethiyede bu işi
bilemezsiniz.
Gittim İzmire. Akşam eve vardım. Rahmetli anam A be evladım, neden bırakıp geldin dükkancağızı,
yazık değil mi diye konuştu. Anlattım meseleyi. Ertesi gün İtfaiyenin karşısında karanlık bir pasaj
içinde büyük bir kitapçıya girdim. Tekstil ile ilgili birkaç kitap var ama boya konusu yeterli değil. Onlar
da başka kitaplardan alıntı yapmış. Kitabı yurt dışından sipariş edeceksin, artık ne zaman gelir, belli
değil. Çaresiz Fethiyeye döndüm.
Aradan 40 yıldan fazla zaman geçti. Aynı konuyu Googlea sorsam diyorum. Birkaç içinde bilmem kaç
milyon sonuç bulundu diye cevabı gelir. Sonuçların çoğu işe yaramasa bile arasından işe yarayanı
bulup çıkarmanız mümkün. Muazzam bir bilgi bombardımanı ile karşı karşıyayız.
Sosyal ve güncel konularda da durum bundan farklı değil. Eskiden bir konuyu öğrenmek için evimizde,
o da varsa, birkaç kitaba başvurmaktan başka yapacak işimiz yoktu. Biraz daha geniş bilgi için
kütüphaneler hizmetimizdeydi. Güncel konuları ise çoğu öğleden sonra elimize ulaşan gazetelerden
ve bir de TRT haberlerinden öğrenirdik. Yabancı dil bilenler ise biraz daha şanslıydı, yabancı radyoları
dinleyip oradan bir şeyler duyabilirdi. Şimdi bir düğmeye bas, yalan, yanlış, ya da doğru milyonlarca
cevap ve haber hemen önünde.
Olayı bir de basın özgürlüğü açısından değerlendirelim. Örneğin siyasette günlük bilgi akışı birkaç
siyasetçinin ve onların sözlerini ve eylemlerini yorumlayan üç beş yazarın söylediklerinin dışına
çıkamazdı. Ara sıra da dış kaynaklı haberler bizlere ulaşırdı. Bunları tam ve sansürsüz olarak yayınladın
mı basın özgür olmuş olurdu. Çocukluğumda siyasette Menderes ile İsmet Paşa kapışırdı. Birgün biri
bir şey söyler, çok geçmeden öteki ona cevap verirdi. Bir de Osman Bölükbaşı vardı. O da durmadan
konuşurdu. Bunların peşinde de sayıları on, on beşi geçmeyen yazar, yorumcu taifesi bulunurdu.
Çıkan sekiz on gazetenin bir kısmı birisinin sözlerini ön plana çıkarır, bir kısmı da diğerini cilalardı.
Ayda yılda bir de birisi çıkar kitap yazardı. Bütün bu yayınlar, bunlara TRTde dahil, engelsiz bir şekilde
dolaşıma sokulduğunda basın özgürlüğü sağlanmış sayılırdı.
O zamanlar basının şöyle bir tanımı yapılmıştı basın kitlelere doğru haber sağlayıp onların özgürce
karar vermesini sağlar. Doğrudur, sıradan bir insan bile kendisine sunulan sınırlı sayıda seçenek
içinde kendince en uygun bulduğunu seçer ve ona göre tavrını belirler. Şimdi zavallı insan ne yapsın.
Adam düğmeye bastı, karşısına Çin Cumhurbaşkanının nükleer silahlanma hakkındaki görüşlerini
yansıtan yazı çıktı. Bir sağdaki düğmeye bastı bu sefer de İrlanda eşcinseller derneği başkanının Çin
Cumhurbaşkanının bu konudaki görüşlerine cevabıyla karşılaştı. Kardeşim, ben karpuz yetiştirdim.
Tarlada elimde kaldı. Ne yapacağım? Yüz binlerce cevap. Belki arasında adamın yarasına merhem
olacak birkaç tanesi var ama kalanı boş. Birisi derki Ah Atatürk, sen sağ olsaydın karpuz fiyatları
böyle olmazdı Başka biri çıkar Bu üretici mutlaka abdestsiz geziyordur. Allah da bu nedenle onu
cezalandırmıştır. Yalan, saçmalama, ilgisiz cevaplar, bu çöplük içinde ne ararsan var. Basın özgür,
sansür yok, ama neye yarar doğruyu bulamadıktan sonra.
Kendisine anında sunulan milyonlarca seçenek arasından insanın anında doğruyu bulup ona göre
davranmasını düşünemeyiz. Bazen sokakta gençleri görüyorum, ellerinde bir cep telefonu, yürürken
karşılarındakini bile fark etmiyorlar. Girdikleri yalan dünyasında efsunlanmış gibi oradan oraya
koşuşturup duruyorlar. İnsanları bu bilgi çöplüğünün kurbanı olmaktan kurtarmak için tek bir yol var,
o da internete erişimin sınırlanmasıdır. İletişim Başkanlığının çabaları bu konuda yetersiz kalmaktadır.
Zira o da milyonlarca seçenek arasından bir seçim yapmak zorundadır.
Bize göre öncelikle yerli ve milli bir internet ağı kurulmalıdır. Buraya paylaşım serbest olmakla
beraber yasaların denetiminde olmalıdır. Yabancı kaynaklı bütün veriler ise önce İletişim Başkanlığının
süzgecinden geçtikten sonra bu ağda yayınlanmalıdır. Erişimin önünde ise engel bulunmamalıdır. Zor
ama denemeye değer.