İslam inancının temel taşlarından biri, Allah’ın birliği ve eşi benzeri olmadan var olduğudur. Bu inanç, İslam teolojisinin en derin ve en önemli unsurlarından biridir. Allah’ın birliği, yalnızca zâti değil, aynı zamanda kudret ve hüküm boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Gerek Kur'an-ı Kerim’deki ayetlerle, gerekse hadislerle bu inancın kuvvetli bir biçimde temellendirildiğini görmekteyiz.
Allah, zât-ı ulûhiyetinde, mülkünde, kudretinde ve hâkimiyetinde birdir. Bu birliği, Allah’ın eşi, dengi veya benzeri bulunmamasıyla daha da pekişmektedir. Örneğin, Hıristiyan inancında ifade edilen "Allah babadır, oğul da İsa’dır" ifadesi, İslam inancı açısından bir şirk ve küfür olarak değerlendirilmekte, bu anlayış Kur'an-ı Kerim’deki pek çok ayetle reddedilmektedir. Bu durum, Allah’ın yalnızca bir olması, sonsuzluğu ve ebediliği ile örtüşen bir gerçektir. Allah, ezelî ve ebedî bir varlık olarak doğmuş bir çocuk ya da çocuğa muhtaç bir varlık değildir. Bu, Allah’ın Samed ismiyle de pekişmektedir; Samed, her şeyin O’na muhtaç olduğu; fakat O’nun hiçbir şeye muhtaç olmadığı manasına gelir.
Kur'an-ı Kerim’de, "O (Allah); hem ilktir, hem sondur; zâhir’dir, bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir." (Hadîd, 57/3) ifadesi, Allah’ın her şeyi bilen, her şeyin üstünde olan bir varlık olarak algılanmasının önemini vurgular. Allah’ın bilgisi ve iradesi her şeyin ötesindedir. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır ve insanların en içsel düşüncelerini dahi bilmektedir.
Kur'an'da yer alan "Hamdolsun, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a…" (Enam, 6/1-3) ayeti, Allah’ın yaratma kudretini ön plana çıkarmaktadır. İnsanlık, Allah’ın yarattığı bu muazzam evrende, O’nun iradesi ve kaderi dâhilinde bir yaşam sürmektedir. Kader, bireylerin hayatındaki her türlü olayı belirlerken, aynı zamanda insanların iradesinin de önemli bir yeri vardır. İnsan, kendi iradesiyle doğru ya da yanlış bir seçim yaparak, kaderini toplum içerisinde şekillendirme gücüne sahiptir. Ancak, bu özgür irade içinde Allah’ın ilahi planı her daim geçerliliğini korur.
Kur'an-ı Kerim’de, "Ben, ne göklerin ve yerin yaratılmasında ne de kendilerinin yaratılmasında, onları hazır bulundurmadım..." (Kehf, 18:50) şeklindeki ifadeler, akıl sahibi olan insanları saptırmak için yoldaş seçenlerin yanlış bir yolda olduklarını belirtir. İblis'in Allah’a itaatsizliği, insanların da benzer bir yola girmelerine neden olabileceği konusunda bir uyarıda bulunur. Allah, insanlara dostluklarına dikkat etmeleri ve düşman olan şeytanı kendilerine dost edinmemeleri hususunda açık mesajlar vermektedir.
Küfre sapanların, Allah’ı Rableriyle eş tutmasını eleştirirken, bu durumun sonuçlarının ne kadar yıkıcı olabileceğini vurgular. İnsanların ruhsal ve manevi yaşamları, bu anlayışın yanlışlığıyla sarsılmış olur. İman ile inkâr arasındaki bu karşıtlık, insanın yaşamındaki en önemli seçimlerden biridir ve Kur'an'da sıkça hatırlatılan bir gerçektir.
Sonuç olarak, Allah'ın birliği ve eşi benzeri olmadan var olduğu gerçeği, müminlerin hayatında temel bir inanç olarak yer alır. Bu düşünceler, bireylerin ahlaki ve manevi gelişimlerinde büyük öneme sahiptir. Kur'an-ı Kerim’deki ayetler, insanları bu gerçekler etrafında düşünmeye ve derinlemesine anlama yönünde teşvik eder. İnsan, yalnızca Allah’a yönelerek ve O’nun birliğini kabullenerek gerçek huzuru bulabilir; zira O, her şeyi bilen, her şeyin yaratıcısıdır ve insanın en yakın dostudur. Bu doğrultuda, insanların kendi kaderlerini inşa etme çabaları, Allah’ın iradesiyle örtüşmeli ve bu anlayışla hayatları şekillenmelidir.