Başkasının hayatına kıymak, insanlığın en ağır suçlarından biri olarak kabul edilen cinayet, hem dini hem de ahlaki açıdan son derece ciddi sonuçlar doğuran bir eylemdir. Cinayet, terimsel olarak insanın hayatına ve vücut bütünlüğüne karşı işlenmiş yasaklanmış fiiller olarak tanımlanabilir ve iki ana kategoride ele alınır: öldürme ve yaralama. Öldürme eylemi, hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında ağır ceza gerektiren bir fiil olmanın ötesinde, toplumsal düzenin ve bireylerin güvenliğinin tehdit edilmesi anlamına gelir. Zira bu eylem Allah’ın yaratma serbestiyetine bir tecavüz olarak algılanmakta ve kişisel intikam veya adalet arayışı altında yatan motivasyonlar, hukukun genel prensipleriyle çelişmektedir. Kur'an-ı Kerim, cinayet eyleminin müslüman toplumlarda kesin bir şekilde yasaklandığını ifade eden birçok ayet barındırmaktadır. Örneğin, el-İsrâ sûresinde, masum bir cana kıymanın, yalnızca haklı bir sebebe dayanması gerektiği vurgulanmakta; mazlumun öldürülmesinin ardından, onun velisine gerekli hakları talep etme yetkisi bahşedilerek kısas uygulamasının temelleri atılmaktadır. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında ise, Âdem a.s.'ın oğulları Kâbil ve Hâbil arasındaki trajik olay, cinayetin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu gerçeğini somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle, el-Mâide suresinde ifade edilen "bir canı, bir can karşılığında veya yeryüzünde bir fesat çıkarmaktan dolayı öldüren" kişinin, tüm insanları öldürmüş gibi ağır bir günah işlediği belirtilmektedir. Kısas, katilin cezasını belirleyen ve adaletin sağlanmasına yönelik temel bir ilke olarak, Müslüman toplumlarda tarih boyunca etkili olmuştur ve bu konu, Kur'an'ın çeşitli ayetleriyle desteklenmiştir. Örneğin, el-Bakara suresinde iman edenlerin, öldürmeler karşısında kısas uygulamasının yalnızca adaletin değil, aynı zamanda bireylerin hayatına bir yaşam kaynağı sunduğu ifade edilmektedir. Kısas uygulaması, adaletin önemli bir örneği olarak, geçmişteki semavi dinlerde de yer bulmuş ve bu durum, insanoğlunun yaşam hakkının korunması adına evrensel bir yaklaşımın varlığını göstermiştir. Bu bağlamda, cinayet ve katil eylemleri karşısında hukukun kesin çizgileri ve bireysel hakların korunması, toplumsal barışın sağlanması adına vazgeçilmez unsurlar arasında yer almaktadır.