Ramazan ayının içinde bulunan bin aydan hayırlı Kadir gecesini son on günün içinde aramayı tavsiye ediyor Efendimiz. Bunun için en güzel yol itikâf. O halde nedir itikâf?
İtikâf lûgat deyiminde bir şeye devam etmek manasındadır. Bir şeye devam eden kimseye de mutekif (itikâf yapan) denir. .“ibadet veya başka bir gaye için bir yerde kendini tutmak, kalmak; insanlardan tenha bir yerde kalmak, bir şeye bağlanmak” gibi anlamlara gelir.
Şeriatta ise itikâf: Bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir. Dinî bir kavram olarak, ibadet niyetiyle ve kurallarına uyarak inzivaya çekilmek demektir.
Kur’an’da, itikâf kelimesi geçmemekle birlikte, aynı kökten türeyen âkifîn kavramı, itikâf kavramının sözlük ve ıstılah manalarına uygun olarak, müşriklerin putlara tapmaları (A’râf, 7/138; Tâ-hâ, 20/97; Enbiyâ, 21/52; Şû’arâ, 26/71) için kullanıldığı gibi, Mescit-i Haramda ibadete kapanan (Bakara, 2/125) ve Ramazan’da mescitlerde ibadete çekilmiş olan (Bakara, 2/187) Müslümanları ifade etmek için de kullanılmıştır.
Özellikle Ramazan ayında itikâfa girmek sünnettir. Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra her yıl Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmişlerdir (Buhârî, İ’tikâf, 3). Bundan hareketle Hanefîler, Ramazan’ın son on gününde itikâfı, müekket sünnet, sünnet-i kifaye kabul etmişlerdir. Cemaatten biri itikâfa girince bu görev diğerlerinden düşer.
Hz. Aişe Validemiz, Efendimiz (sas)’in Ramazan’ın son on gününde itikâfa girdiğini rivayet ediyor: “Resul-i Ekrem (sas) Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerdi. O, bu sünnetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir.” Efendimiz (sas) her sene Ramazan’ın son on günü Mescit-i Nebevi’de Hz. Aişe’nin odasına bitişik olan hurma sütununun dibindeki bir minder üzerinde itikâfa çekiliyordu.
Hanefîlere göre itikâfın makbul olması için, itikâfa girenin niyet etmesi, oruçlu olması, itikâfı beş vakit namaz kılınan camide yapması gerekir. Kadınlar, camide değil, evlerinde, namaz kıldıkları odada itikâfa girerler; ancak ay halinde ve loğusa olmamaları gerekir.
İtikâfa giren kimse, camide yer içer, uyur. Bunlar için camiden dışarı çıkamaz; çıkarsa itikâf bozulur. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerektiğinde gusletmek için camiden dışarı çıkabilir. İtikâfa giren kimse, bu süre içinde kendisini dünya işlerinden ayırarak Allah’a yönelir; ibadetle meşgul olur, tefekkür eder, zikir yapar.
İtikâf Çeşitleri
Vacip, müekked sünnet ve müstahab nevilerine ayrılır. Şöyle ki:
Dil ile nezredilen ( adanmış olan ) bir itikâf vacibdir.
Ramazan ayının son on gününde itikâf, kifaye yolu ile müekked sünnettir
Başka bir zamanda ibadet niyeti ile bir mescitte bir müddet yapılan itikâf da müstahabdır.
Bir itikâfın en az müddeti, İmam Ebu Yusuf’a göre bir gündür. İmam Muhammed’e göre bir saattir. Bir saat, fıkıh âlimlerine göre, zamanın belirsiz olan az veya çok bir parçası demektir. Yoksa bir günün yirmi dört saatte biri demek değildir. (İtikâfın en az müddeti, Malikî’lerce tercih edilen görüşe göre bir gündüz kadar, bir gecedir. Şafiîlere göre de, “Sübhanallah” denilmesinden bir an kadar fazla olan pek az bir zamandır.)
O halde itikâf sadece Ramazana has bir ibadet olmayıp her zaman yapılabilecek bir ibadettir.
İtikâfın meşru olmasındaki hikmet ve yarara gelince, bu pek önemlidir. Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Medine-i Münevvere ‘ye hicretinden sonra ahirete irtihaline kadar her Ramazanın son on gününü itikâf ile geçirirlerdi.
İhlâs ile olan bir itikâf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalpler bir müddet olsun, dünya işlerinden uzak kalır ve Hakka yönelir, birer Beytullah olan mescitlerden birine bu şekilde devam eden bir mü’min çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, kerim olan mabudunun feyiz ve yardım kapısına sığınmış olur.
İslâm büyüklerinden ünlü Ata demiştir ki: “İtikâf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dilediğini elde etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah’ın bir mabedine sokulmuş, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektir.”
Bir mü’minin her gün azalmakta olan hayat günlerinden faydalanarak böyle kutsal bir yerde bir zaman ebedi ve ezelî yaratıcısına olanca varlığı ile yönelip saf bir kalp ve temiz bir dil ile ibadette bulunması, manevî bir zevke dalması ne büyük bir nimettir. İtikâf yapan bir kimse, bütün vakitlerini ibadete, namaza ayırmış demektir. Çünkü fiilî olarak namaz kılmadığı vakitlerde de mescit içinde namaza hazır bir haldedir. Bu bekleyiş ise, namaz hükmündedir.
İtikâfın Şartları
Bir itikâfın sıhhati şu şartların bulunmasına bağlıdır:
1) İtikâf yapan, Müslüman, akıllı ve temiz bulunmalıdır. Onun için Müslüman olmayanın, delinin, cünübün, hayız ile nifastan temiz bulunmayanın itikâfı olmaz. Gayr-i müslim ibadete, mecnun da niyete ehil değildir. Temiz olmayanların da mescitlere girmesi yasaktır.
2) İtikâfa niyet edilmiş olmalıdır. Buna göre niyetsiz olarak yapılan bir itikâf geçerli değildir. Çünkü bunun bir ibadet olabilmesi niyete bağlıdır.
3) İtikâf, mescitte veya o hükümdeki bir yerde yapılmalıdır. Şöyle ki: İçinde cemaatle namaz kılınan herhangi bir mescitte İtikâf yapılabilir. Büyük camilerde yapılması daha faziletlidir. Kadınlar da kendi evlerinde mescit edinilen veya mescit olarak ayıracakları bir odada itikâfta bulunurlar. Buraları onların hakkında birer mescit sayılır. Kadınların dışardaki mescitlerde itikâf etmeleri caiz ise de, mekruh görülmüştür. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescitlerde namaz kılmalarından daha faziletli olduğu gibi evlerinde itikâfları da her türlü fitne ve fesat düşüncesinden beri olacağı cihetle mescitlerde itikâfta bulunmalarından daha faziletlidir.
4) Vacib olan bir itikâfta, itikâf yapan oruçlu bulunmalıdır. Bu halde orucun yanılarak bozulması itikâfa zarar vermez. Diğer itikâflar için oruç şart değildir. Çünkü onlar için bir müddet yoktur. Öyle ki camiden bir iki saat içinde çıkıncaya kadar itikâfa niyet edilmesi de sahihtir.
İtikâf için buluğ, erkeklik, hürriyet şart değildir. Buna göre akıllı olan çocuğun, kadının, kölenin itikâfları sahihtir. Şu kadar var ki, kadının itikâfı kocasının ve kölenin itikâfı da efendisinin iznine bağlıdır. Kocası müsaade etmiyorsa kadın itikâf yapamaz. İsterse bunlar itikâfı nezretmiş olsunlar, hüküm aynıdır. İzin bulunmayınca kadın, nezretmiş olduğu itikâfı kocasından ayrıldıktan sonra, köle de azâd edildikten sonra kaza eder.
Bir kimse, itikâf için zevcesine izin verse bundan dönemez, artık engellenmesi doğru olmaz.
İtikâfın Edepleri
İtikâf, Ramazan ayının son on gününde ve mescitlerin en faziletlisinde yapılmalıdır.
İtikâf esnasında hayırdan başka bir şey söylenmemelidir. Günah gerektirmeyen şeyleri konuşmakta bir sakınca yoktur. Bir ibadet inancı ile susmak ise mekruhtur. Günah sayılan şeylerden dili tutmak ise, ibadetlerin büyüklerinden biridir.
İtikâf esnasından Kur’ân-ı Kerîm okumaya, hadîs-i şerîf, Peygamberlerin yüksek siyerlerine, dinî meseleleri öğrenmeye devam etmelidir.
İtikâf yapan kimse, temiz elbiselerini giymeli, güzel kokular sürünmelidir. Başını da yağlayabilir.
Nefsine itikâfı vacib kılacak kimse, buna yalnız kalben niyetle yetinmemeli, dili ile de söylemelidir.
İtikâf mahallini terk etmemek. Mescitten özürlü veya özürsüz bir şekilde çıkmak, uzaklaşmak vacib olan itikâfı bozar.
İtikâfın Önemi
Tasavvufta halvet, uzlet, çile veya erbain diye bildiğimiz kavramlar müridin manevi yolculuğunda nefsi ve ruhi tekâmülü için son derece önemli bir eğitimdir. Ramazanın son on gününde bu ibadeti ihya etmek bir nevi dervişin halvetidir. Bu sayede kalp nurlanır, sevgili ile baş başa kalmış olmanın O’na adanmış bir zamanın bereketi görülür.
İtikâf bir çeşit halvettir. Halvet mutasavvıflara göre kalbin devası, kulun günah işleme zilletinden ibadet ve taatte bulunma izzetine yükselişidir. Zünnun Mısri der ki; “ Halvetten fazla insanı ihlaslı olmaya sevk eden bir vasıta görmedim.” Yahya b. Muaz ise şöyle der: “ Sıddıkların dostu yalnızlık ( halvettir).”
İtikâf Allah (cc) ile halvet halini sağlayan en güzel vasıtadır.