Seyyid Abdülhakim Arvâsî, Türk milleti ve İslâm dini üzerindeki derin düşünceleriyle tanınan bir şahsiyettir. "Yeryüzünde son Türk kalsa yine o Türk ben olurdum" şeklindeki sözü, Türk kimliği ve İslâm arasında kurduğu sıkı bağı simgeler niteliktedir. Bu ifade, yalnızca bir etnik aidiyetin ötesinde, bu aidiyetin ruhsal, kültürel ve tarihsel boyutlarını da içerir. Arvâsî’nin bu görüşü, Türk milletinin varoluşuna dair düşüncelerinin derinliğini yansıtırken, aynı zamanda İslâm dininin Türk milletindeki yerini de sorgulayan bir felsefi derinlik sunar.
Türk milletinin köklü geçmişi, tarih boyunca büyük medeniyetler inşa etmesi ve geniş coğrafyalar üzerinde varlık gösteren bir ulus olması, onun kültürel zenginliğini artırmıştır. Türk milletinin benzersiz kimliği, dil, din, gelenek ve görenekler gibi unsurların toplamı olarak karşımıza çıkar. Arvâsî, soyunun bir seyyid olması dolayısıyla kendini Türk olarak tanımlamasa da, bu kültürel ve tarihi varlığın sürdürülebilirliğine duyduğu derin bağlılık ve bu konuda taşımış olduğu duygu, onu Türk milletinin bir parçası kılar. "Son Türk" ifadesi, bir kaygıyı ve aynı zamanda inancı dile getirir; Türk milletinin varlığının sürmesinin İslâm'la olan bağlantısının altını çizer.
İslâm, Türk milletinin tarihsel süreç içerisinde benimsediği ve ruhunda derin bir kimya ile bağlandığı bir inanç sistemidir. Arvâsî’nin vurguladığı nokta, Türklerin yalnızca bir etnik grup değil, aynı zamanda İslâm’ın özünü temsil eden bir toplum olmasıdır. Türkler, İslâm’ı benimserken ona kendi kültürel ve sosyal öğelerini de katmış, böylece İslâm, Anadolu’nun ve Orta Asya'nın derin izleriyle zenginleşmiştir. Arvâsî, Türk milletinin bu inanç ve değer sistemi içindeki yerinin yalnızca bireysel bireyler için değil, toplum için de hayati olduğunu ifade eder.
Arvâsî'nin "Son Türk" ifadesi, aynı zamanda kültürel sürdürülebilirlik meselesine de ışık tutar. Bir halkın, dilini, geleneklerini ve değerlerini koruması, mevcut varlığını sürdürebilmesi açısından son derece önemli bir husustur. Özellikle günümüzdeki küreselleşme ve modernleşme süreçleri, geleneksel kimlikleri tehdit ederken, Arvâsî’nin sözleri bu kimliğin korunması adına bir cesaret aşılamaktadır. İslâm, Türkler için sadece bir inanç değildir; aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir değerler bütünü ve tarihsel olarak bir kimlik arayışıdır.
Arvâsî’nin sözü, Türk milletinin yalnızca bir etnik grup olmanın ötesinde, bir kimlik ve miras taşıyıcısı olduğunun altını çizer. "Yeryüzünde son Türk kalsa yine o Türk ben olurdum" ifadesi, bu mirası sahiplenmek ve onu yaşatmak adına bir duruş sergilemenin önemini vurgular. Türk milletinin önünde duran zorluklar ne olursa olsun, bu mirası korumak ve gelecek nesillere aktarmak her Türk’ün sorumluluğudur. İslâm ile Türk milletinin iç içe geçmiş bu değerleri, hem bireysel kimliklerimizi hem de toplumsal varlığımızı besleyen en önemli dinamiklerdir.
Sonuç olarak, Seyyid Abdülhakim Arvâsî’nin bu anlamlı sözü, Türk milletinin kültürel ve manevi varlığını sürdürebilmesi açısından bir manifesto niteliğindedir. Bu düşüncelerin ışığında hareket etmek, hem Türk kimliğinin hem de İslâm’ın gücünü ve sürekliliğini sağlamak adına elzemdir. Türk milleti bu mirası gururla taşırken, dünya üzerinde milli bir kimliği temsil etmenin yanında, evrensel değerler açısından da saygın bir yer edinmeye devam edecektir.